Kumbağ / Motorcu Her Havada Gider
Moto News Dergisi 2. sayı
Sayfa: 44, 45, 46
Tarih: 01/01/2006
Metin: Elvin Azar
Fotoğraf: Faramarz Azar
Sponsor:
MOTORTURK MARKET
İlk sayıda hatırlarsınız Şarköy gezimizi sizinle paylaşmıştım. Bu sayıda da kış gezilerimizin ilki olarak Kumbağ’a yaptığımız geziden söz etmek istiyorum. Biliyorsunuz ki biz MotorTürk olarak kışlarıda motor üzerinde olmayı ana ilke edildik. Bu yüzden katılımcı sayısı az olsa bile her ay, düzenli olarak gezi yapmaya ve takvimizde boş ay bırakmamaya özen gösteriyoruz. Bu nedenle hava ne denli kötü olsa da hiçbir gezi baştan iptal edilmemekte ve daima buluşma yerinde toplanarak geziyi iptal edip etmemeye ortak karar vermekte… ve daima yolda olmayı seçmekteyiz!

Gezi sabahı saat 6.30’da pencereden dışarı baktığımda gözlerime inanamadım. Her zaman gözlerimin görmeye alıştığı görümünün üzerine sanki göksel bir el tarafından gri bir boya dökülmüştü. Oysa tahmin edeceğiniz gibi dökülen boya değil, şiddetle yağan sağnak yağmurudu. Ben bile farkında olmadan dişlerimi sıkıp bu eşsiz görünüme kendimi alıştırmaya ve her zamanki “motorcu her havada gider” sloganını tekrarlayarak kendimi cesaretlendirmeye başlamıştım ki telefonum peş peşe çalmaya başladı. MotorTürk’ün iki devamlı üyesi arkadaşım ki onlar da her havanın motorcusuydular ve daha önce birlikte yağmur altında çok yol almıştık havanın çok kötü olduğunu ve geziyi iptal etmemiz gerekeceğini söylüyorlardı.

Ben ise hemen kendimi cesaretlendirmeyi bırakıp, onlara cesaret vermeye giriştim: “Motorcu asker gibi olmalı” ve her havada gitmenin ayrı bir keyfi vardı… Çünkü motorcuyu motorcu yapan kanına boşaltabildiği adrenalindi.

Adrenalini ise kötü havada motor sürmekten daha fazla ne tetiklerdi? Benim kısa nutkum sonunda bir kez daha yola çıkma, gezi iptal etmeme konusunda hemfikir olduk. Ben tekrar hazırlanmaya başladım.

Artık acele etmeliydim. Telefon görüşmeleri nedeniyle vakit kaybetmiştim. Ama telefon yeniden çaldı. Bu kez arayan Bursa grubuydu. E5 üzerinde Kartal köprüsünün altında olan ilk buluşma yerimize geleceklerini ve devam etmeye hazır olduklarını bildiriyorlardı!

İşte bu haber çok hoşuma gitmişti. Genç arkadaşlarımı içimden kutlayarak evden çıkıp motoruma atladım ve hızla buluşma yerine vardım.

Oradan grup olarak Kozyatağı Shell’e ulaştık. Bu ikinci durakta diğer arkadaşların bizi beklemekte olduğun görmek beni daha da sevindirdi. Üçüncü durağımız Etiler BP idi. Benzin istasyonuna Benzin istasyonunda sıcacık, silecekleri çalışmakta olan arabalardan inmeden benzin alan sürücülerin şaşkın akışları altında takım halinde girdik. Sağanak artık kelimelerle tarif edilmeyecek kadar şiddetlenmişti. Öyle ki, herkes birbirine bakıyor ve belki de bu kez geziyi iptal etmenin daha iyi olacağını aklından geçiriyordu. Belki de herkes bir diğerinden “iptal edelim” çıkışını beklediği için bu söz asla telaffuz edilmedi ve hep birlikte bizi bekleyen ıslak ve soğuk kadere doğru yola koyulduk.

Mahmutbey gişelerine vardığımızda doğru karar verdiğimizi anladık; çünkü burada da bir dolu arkadaş bizi beklemekteydi.

İlk molamız Selimpaşa TIR Parkı idi. Burada kahvaltı ederken belki de ilk kez çayın sandığım kadar kötü bir içecek olmadığını düşünecek; ama gittiğimiz restoranda hemen bu düşüncemi değiştirecektim!!?!

Yine de o anda demli çayın sıcaklığının bir iksir gibi hepimizin kanına karıştığını hissediyordum.

Genelde molalarımızı TIR Parklarında vermeye özen gösteririm; çünkü inancım odur ki, TIR şoförleri motorcularla aynı kaderi -yani uzun yolları tek başına tüketmeyi- paylaştıkları için bizlerle otomobil sürücülerinden daha fazla, hatta çok daha fazla sempati duyuyorlar. Selimpaşa’da kahvaltıdan kalkıp yola koyulurken 55 yaşındaki grubumuzun en yaşlı üyesi ciddi oranda geri dönmeyi düşünmeye başlamıştı. Grubun diğer üyeleri de havanın soğuğu ile onun yaşadığı yılları karşılaştırıp bunun yerinde bir karar olacağına inanıyorlardı sanırım. Ama ben yine atılarak 90 km. boyunca bizler gibi gelebildiğini, geri kalan 50 km.yi de gidebileceğini, kararını dönmeme yönünde vermesinin daha iyi olacağını telkin ettim. Bir düşündü ve kabul etti.

Zorlukları fazla yaşamanın motorcu ruhunu öldürdüğünü kim iddia edebilirdi ki? Sadece motorcu olmayanlar belki de! Bu arkadaşımız, o gün bizlerden aldığı destek ile rahatça gidip dönecek ve başarının ancak risk almakla mümkün olduğunu bir kez daha görecekti…

Kumbağ’daki lokantaya vardığımızda masamız önceden hazırlanmıştı. Salatamız sıcak ekmeğimiz sofra örtüsü üzerinde yerini almıştı. Odun sobası ise çıtır çıtır yanıyordu. Lokantaya hem dost bir ısı, hem de inanılmaz güzellikte bir ağaç kokusu yayıyordu. Sanırım o anda önümüze getirilen güzel yemeklerden daha popüler olan o sıradan soba ve çıtırtılı yanma sesi idi. Sanırım hiçbirimiz bir soba karşısında bu kadar zevk alıp, bu denli etkilenmemiştik daha önce.

Kumbağ Hakkında:

Tekirdağ’a 15 km. uzaklıkta Ganos Dağları’nın Marmara kıyısında kurulmuş şirin beldedir. Kumbağ, Balkan Savaşı 1913 öncesinde 600 haneli kumbos adlı bir Rum balıkçı köyü iken 1923 yılına kadar devam eden sürede Yunanistan, Bulgaristan 1935 yıllarında Romanya’dan göçmenlerle iskan edilmiş.