Gezginler Ön Tekerliğin Götürdüğü Yerde
Motosiklet Dünyası Dergisi 49. sayı
Sayfa 58,59,60
Tarih: 01/07/2000
Metin: Elvin Azar
Fotoğraf: Faramarz Azar
Sponsor:
Motosiklet Dünyası Dergisi
İzmir Bu kez motorları başıboş bırakıp, ön tekerleğimizin bizi götürdüğü yerlerdeyiz motorcu arkadaşlar. Yine güneş, macera ve hareketin peşinde “Gitmek” adlı felsefemizin özü bu zaten; sevgili Kemal Kaya’nın değimi ile 30 günün 24ünde, motor üzerinde, bize yuvalık eden çadırımızda sürdürüyoruz yaşantımızı. Bazen bir benzinci, bazen açık arazi, bazense kampingler mekanımız oluyor ama her sabah çeşit çeşit kuş sesleri ile uyanıp, ot veya deniz kokulu hava solumak, hep güneş ışığı altında yaşamak, basit yemeklerimizi çimenler üzerinde yemek, canımız istediğinde dilediğimiz yerlere gitmek ayrıcalığına sahibiz. Demir atlar üzerinde yaşadığımız için ölüm ile “yakın ilişkide” olduğumuzu söyleyenlere gülüp geçiyoruz; çünkü biz ruhumuzu öldürecek şeylerden zaten sakınıyoruz. “Dünyalığın” verdiği nimetlerden uzağız belki; meteliğe kurşun attığımız da bir gerçek; ama ne yaparsınız özgürlüğün bedeli bu. Çoğu insan özgür olduğunu söyler, ama özgür olduğunu söylemek ile özgür olmak arasında fark vardır. Bunu sizler anlarsınız; -kader utansın- en bunalım kentsoylu yaşantısına tutsak alınmış olsanız bile değil mi ki motorcusunuz; bilirsiniz gerçek özgürlüğü.

Dedik ya, ön tekerleği başıboş bıraktık bu kez; bir gördük Balıkesir’e bağlı Burhaniye ilçesinin yazlığı Örendeyiz. İstanbul’dan iki yolla gidilebilir Ören’e: Çanakkale üzerinden 450 km.lik veya Bursa üzerinden körfezi ferry ile geçip, 390 km.lik bir gidişle (başlangıç 1. köprü) varılabilir. Dağıtıp, kurtlarınızı dökmeye gitmeyin sakın Ören’e, sıkılabilirsiniz; ama bir hafta sonu kafa dinlemek, güneşlenip yüzmek isterseniz muhakkak Ören, Altın kampingde çadırınızı kurun (Yoksa hala bir çadır edinmediniz mi? Siz nasıl motorcu gezginsiniz?). Tesis olduğu kadar deniz de tertemiz. Çadırınız çimenlerin üzerinde, kumsal birkaç metre önünüzde. İnsan daha ne ister? Çokluk yabancıların seyirlik karavanlarla geldiği bu mekanda güneşin batışını ve doğuşunu izlemek gerçekten benzersiz. Sıkılırsanız Ören’in mini merkezinde şaşkın bakışlar arasında turlayabilir, yerel discolara takılabilir veya kampingin tam yanındaki Salsa Bar’da kaliteli müzik dinleyip, iyi bir yemek yiyebilirsiniz. Bu barın önemli özelliği sadece fiyatların uygunluğu değil; sahibi Tekin’in, birkaç yıl öncesine kadar Amerikada kendi değimi ile “without helmet” yani kasksız Harleycilerden oluşu. İlginç adam bu Tekin: barın kapısını zincirlemiş (gerçekten), “maganda giremez” ilkesi ile, sadece tipi kendi kafasına uygun olanlara açıyor; ama kapıyı çalarken motornuzu da gürletirseniz sadece kapı çabucak açılmakla kalmıyor, anında VIP statüsünde kabul görüyorsunuz.

Sonra bir baktık Ayvalık'dayız; ama yolda radara yakalandıktan sonra!.. Ayvalık'ta, Şeytan sofrası (dev ayak izi Şeytan’ınmış), Cunda adası ve Sarımsaklı plajları görülmeğe değer. Ayvalık'ın dışında uzun ve bozuk yollu, fakat kaliteli ve plajlı Ada kampingde çadırbaşı 4 milyona veya Ayvalık ile Sarımsaklı arasındaki Çamlık kampingde çadırbaşı 2 milyona konaklayabilirsiniz (2000). Çamlık kamping bir kır kampı görünümünde; fakat gerek manzarasının anlatılmaz güzelliği, gerekse harekete yakın oluşu bizce tercih nedeni. Kampdan sağa doğru çıkarsanız nefis bir sahil yolundan Sarımsaklıya, sola doğru çıkarsanız yine nefis bir sahil yolundan merkeze doyurucu ve havalı bir gidişiniz oluyor. Kamptan çıkıp sahil yolunda, Ayvalık merkeze girerken sağda kaliteli restoranlardan Aşiyan’a uğramadan geçmeyin; çünkü İstanbul’dan Kawasaki ZRX 1100 sürücüsü Aptullah tüm motorcuların hesabında %25 indirim yapıyor. Ayvalık'ta bayağı chopper da var. Akşam saat 7’den itibaren herkes ride’a başlıyor.

Şeytan Sofrası Sonra bir baktık İzmir’de Kazak Vadisinde yemek yiyip, Göleti geziyoruz. (İki kez daha radara yakalandıktan sonra). Kazak vadisi komünizmin gelişi ile doğu Türkistan’dan ayrılıp, Anadolu’ya gelen kazak Türklerince Kemalpaşa yakınlarında kurulmuş bir “otağ”. Çevrede garsonların giyimlerinden, menüdeki yemeklere ve dileyenin binebildiği atlara dek herşey otantik. Yemek listesinin en enteresan seçeneği Kımız (kısrak sütü). Tadı peynir yoğurt karışımı beyaz bir süt bu. Çok yararlı olduğunu söylüyorlar.

Gölet ise Buca’da belediye başkanı Cemil Şeboy tarafından yaptırılmış yapay bir göl… ya da yapay bir cennet. İçinde biri fast food, diğeri içkili olmak üzere iki lokanta, bir yapay ada ve üzerinde çayhane (bira da var), tiyatro, gezi ve piknik alanları, isteyenin kiralayıp çiçek yada sebze yetiştirdiği Hobi Alanı, kayıkla dolaşma imkanı, ördekler, kuğular, tavuskuşları, sincaplar olan bir Turkish Hyde Park. İşin güzeli bu cennete giriş bedava!

Kazak Vadisi Foça Villa cenneti Yeni Foça’da motorcuları çekecek pek birşey yok. Foça’da ise gece hayatı iyi ama tekne turuna katılmazsanız hem görülecek fazla yer yok, hemde sokaklar parke döşeli ve dar. Foça’da biz Sazlıca kamping de kaldık, seçkin bir yer ama çadır kurdurmamaları motorcular için negatif bir yön. Yine de kiralık karavanlara yerleşirseniz restoran ve barında eylenebilirsiniz.

Dönüş yolunda ön tekerlek bizi son olarak Bandırma'ya götürdü. Güya Erdeği keşfedecektik; ama yolların bozukluğu nedeniyle yarı yoldan geri döndüp, yerine Bandırma feribotunu keşfettik. İstanbul’a 233 km.lik yolu sadece iki saatte alıyorsunuz. İçerisi geniş, camlı ve süper modern bir uçak gibi, hiçbirşey eksik değil; hatta kadın ve erkeklere ayrı olmak üzere mescitleri bile var! Erdek’te kalacak veya ferry’ye binecekseniz meydandaki -motorcuların, rocker’ların uğrak yeri- Yaprak Bar’da birşeyler içmeyi unutmayın; çünkü Motosiklet dergisi okuru olan Okan tüm diğer okurlarımızı özel olarak davet etti.

Yazıyı bitirirken yolculuk boyu yağ sızdırıp yolları bana cehenneme çeviren ve dönüşümüzün ertesi günü ikiye bölünen çatlak karter kapağından söz edeyim: Kapak Faramarz’ın elinde kalınca -motorum yatacak- paniği ile oto sanayiye koşup bir tornacıda güya “birebir” ölçüde aleminyumdan yaptırdık. Bire birbuçuk ölçüde yapıldığı için yerine girmedi bile. Yine panik halinde bu kez de Beldeyamaya koştuk, ama ne yazık stokları tükenmişti, sipariş verilecekti, gelmesi onbeş günü bulurdu. O anda mahfolduğumu hissettim. Oysa yetkillilerin şapkalarında başka tavşanlar vardı. Hemen bayilerle telefon zinciri oluşturdular ve sonunda Zeytinburnu Yamaha servisten Ünal usta kendi motorundan söküp verdi. Çok sağolun dostlar.

Bu aylık da bu kadar kader arkadaşlarımız. Önümüzdeki sayıda bu yolculukta üç kez yakalandığımız radar hakkında birşeyler söyleyeceğiz. Şu konuyu biraz açalım dedik. Ayrıca iki aydır değinemediğimiz Suzuki Intruder/Yamaha Virago karşılaştırmasını da okuyabilirsiniz. O zamana kadar konuşan benzin pompalarının sözleri ile: “aracınızı dikkatli kullanıp, kemerinizi bağlamayı unutmayın”. Ne kemeri ya; bizde kemer memer yok ki! Şu ayrım bile motosikleti sevebilenlerin kim olduğunu gösteriyor. Belki de bundan millet gıcıklık ediyor yollarda.