Gezginler Pamukkale'de
Motosiklet Dünyası Dergisi 42. sayı
Sayfa: 26,27,28,29
Tarih: 01/12/1999
Metin: Elvin Azar
Fotoğraf: Faramarz Azar
Korlas
Sponsor: Korlas
Pamukkale Bu ay da Faramarz ile yollardaydık motorcu dostlar; bu kez Korlas’ın sponsorluğunda, Motorex motor yağları için. İstikamet Denizli idi. Üç gece, dört gün toplam 1420 km. motor sürdük.

9 derecelik bir ısıda vurduk dostları yola, ferry ile Yalova ve otobandan Bursa. Bu yol her motorcu için benzersiz bir haftasonu rotası bizce. Harika bir manzara içinde güzel bir otoban, (köprüden) sadece 260 km.

Bursa’dan sonra düzgün bir karayolu ile Bozüyük üzerinden Kütahya’ya vardık. Faramarz, güneye indiğimiz halde, bölge coğrafyası giderek yükseldiğinden havanın soğuyacağını söyledi. Bu yoludan hep yazları geçtiğimizden fark etmemişim; ama 950 rakımlı Afyon’a vardığımızda soğuktan uyuşan ellerimle debriyajı zor çekiyordum. Bu nedenle ilk gece Afyon girişindeki oteller ve alışveriş merkezlerinden oluşmuş bir vahada konakladık. 385 km. yol almıştık.

Afyon’a dek sürekli rampa olan yol düzgün, virajsız ve boş. (Tek olumsuz yan benzin istasyonlarının genelde motorin satması). Bursa- Afyon hattında güçlü motorlar ile rahatça 150km. basılabilir. Biz 250’ler ile ibreyi 120 -130’u dayayarak gittik. Önceden de yazdığım gibi 250 Virago’lar - kadran 140 olduğu halde - 130’a çok rahat tolere edebiliyor.

Sabah uyanıp motorları kontrol etmeğe indiğimizde ise bizi bir sürpriz bekliyordu: Motorların selesi ve yerler buz tutmuştu! Ön camın bağlantı aparatına taktığım dereceye bir baktım; 0 derece... Oysa bizim önümüzde alınması gereken 200 km. yol vardı. İlk 20 km. nin sonunda sadece ellerim değil, tüm kollarım önce uyuştu, ardından hiç alışmadığım biçimde acımaya başladı. Gözlerimiz ise sürekli sulanıyordu. Ama güneye indikçe hava süratle ısındı, 15 dereceye ulaştı.

Afyon’dan Pamukkale’ya gitmek için önce Antalya, ardından Denizli levhalarını izleyeceksiniz. 220 km.ilk yol soğuk asfalt, bazı yerleri “onarılmış” ve dar. Ama virajsız ve boş olması keyifli bir sürüşten sizi alıkoyamıyor (bu güzergaha vuracaksanız benzin giderinizin iki katına çıkacağını unutmayın; çünkü yol gerçekten köklemeğe uygun).

Karahayıt Pamukkale ise travertenden bir dağ. Travertenler, kalsium oksitli kaynak suyunun karbondioksitinin uçması ve kalan kalsiumlu taşların güneş etkisi ile beyazlaşması ile oluşuyor. Travertenleri yapan suyun güzelleştirici bir etkisi var; öyle ki Kleopatra da güzelliğini bu kaynağa borçlu imiş. Oysa gariptir ki çoğu travertende onların yaratıcısı olan su yok! Yerliler, kalsium oksitli suyun azalmadığını, çevreciler ise tarla sulamada ve otellertarafından kullanıldığı için travertenlerin karardığını ve suyun kurumakta olduğunu öne sürüyorlar. Bir süre önce ise kaynağın suyu sadece “parayı verenin” dilediği yöndeki travertenleri sulamak amacı ile yönlendiriliyormuş. Şimdilerde ise kontrollu olduğu söyleniyor. Zaten pamuktaşları arasında yüzmek artık olası değil; çünkü hem eskisinin yarısı kadar bile su yok, hemde travertenler sonunda koruma altına alınmış. Ama Pamukkale sırf pamuktaşlarından ibaret değil; çünkü travertenlere gün ışığına çıkmış bir antik kent olan Hierapolis’in içinden geçerek varılıyor. Pamukkale’nin kaç km. ilerisindeki Karahayıt’da ise nedense komşusu gibi tanınmayan, her derde deva bir başka kaynak suyu var: Kırmızı Su. Bu su, türünün yegane örneği olan “kırmızı traverten”i yaratmış. Bardağınızı suya daldırıp dilediğiniz kadar içebiliyorsunuz. Ne yazık ki burada da kırmızılık, pembeye dönüşmekte.

Denizli’ye vardığınızda olanak bulursanız horoz dövüşlerini izleyebilir, kuyu kebabından tadabilir, meydandaki dev denizli horozunun yanında resim çekebilirsiniz. Denizli’den yola çıktıktan sonra ise Muğla ve Tavas levhalarını izleyerek Aphrodisias antik kentine ulaşacaksınız. Tanrıça Afrodit’in kenti burası; kentin en saygın kadınlarının yüzyıllarca kutsal fahişelik yaptığı bir şehir. Uzaklığı Denizli’den 80 km. Tarihi bölgeleri gezmeyi sevmeseniz bile gidin. Çevrede bulacağınız orta kalite otellerin gecesine on milyon istedikerini unutmayın (1999). Aphrodisias öyle güzel ki, büyük bir hata yapıp ören yerini hava kararana kadar gezdik. Öyle ki, çıktığımızda bilet gişesi ve müze bile kapanmıştı. Koca Aphrodisias’daki tek turist olduğumuzdan ne denli geciktiğimizi anlayamamıştık. Tavas’a dönmekten başka yapılacak yoktu. Sonuç olarak 40 km.lik tali yolu zifir karanlıkta ve 6 derece ısıda dönmek zorunda kaldık. Tavas’a vardığımızda 383 km. katetmiştik. Günün son sürprizi ise kalınabilecek tek otel olan, gecesi 1.5 milyon liralık ”hela pencereli” Belediye otelinde konaklamak zorunda kalmamızdı. Tavas’da başımıza gelecek hoş olaylar bununla da bitmedi; çünkü sabah kahvaltı aramak için çevrede dolaşırken iki polis memuru ardımızdan gelip kimlik sordu. Bunun nedenini öğrenmek istediğimde ise “vatandaşın bizden şüphelendiğini” söylediler. Bu olay nedeni ile küçük yerleşim birimlerinde kalacak olan gezgin motorcuları şüphe çekmeyecek şekilde giyinmeleri konusunda uyarmak istiyorum!

Aphrodisias Son durağımız ise ortalma 500 km. ötedeki İnegöl idi. Havanın özellikle saat 16.00 dan sonra hızla kararması ve soğuması nedeni ile doğrudan istanbul’a varmama ve İnegöl’de konaklama kararını almıştık. Dönüş günü ise tam Bursa’dan geçerken direksiyonumun iyiden iyiye sallanmaya başladı. Sorunun kaynağını biliyordum; yolculuğa çıkarken ikisi kırık olan, servislerde bulunmayan ve yol boyunca kırılmağa devam eden jant tellerim artık isyan etmişti. Faramarz bir saydı: toplam 13 tanesi daha kırılmıştı. Komutan geriye kalabilmiş telleri söküp, tüm tekerleğe eşit aralıklarla dağıtarak yeni baştan takmak zorunda kaldı. Tabiidir ki benim bu “hasarlı” tekerleğimi kendisininki ile değiştirmek zorunda da...

Motorcu dostlar; son olarak biz: “kış aylarında da motorunuza binin, kıyafetiniz uygun ise soğuğu hissettiğinizi ama asla üşümediğinizi göreceksiniz; çünkü motor sürerken vücut ısınızı yükseltecek bedensel aktivite içindesiniz” diyoruz. Sözün özü, dilerseniz atlarsınız motorunuzun üzerine, peşimizden gelirsiniz. Dilerseniz herkes gibi yaşar: trafik ile can ciğer dost olur, özgürlüğü unutur, kışı hiç üşümeden, ıslanmadan, kaymadan atlatıp, yazları damatlık motor kıyafetleri içinde, arada sırada “motosikletini gezdiren” bir motorcu natürmortuna dönüşürsünüz. Bir kez düşünün: zorluk karşısında sevdiğinizden ayrılabiliyorsanız, gerçekten sevdiğinizi iddia edebilirmisiniz? Ve unutmayın: yaşamda en büyük bedeller en değerli şeyler içindir; tutsak alınamama gibi, başına buyruk olma gibi, güçlülük gibi, bağımsızlık gibi... zaten motorculuk başka ne ki?