Gezginler Kerpe'de
Motosiklet Dünyası Dergisi 36. sayı
Sayfa: 50,51,52
Tarih: 01/06/1999
Metin: Elvin Azar
Fotoğraf: Faramarz Azar
Sponsor:
Motosiklet Dünyası Dergisi
Kerpe, Kayalar Fenerbahçe sahil yolu, allı pullu gazino ışıkları altındaymış gibi parlayan 1000’liklerle doldu birden... Kafada kask modasının son kreasyonları, üstte gıcır gıcır ceketler, altta iki yılda 500 km. yol yiyebilmiş “cadde canavarlarıyla” da... Bu hengameyi görünce içimden: “Dostlar iki ay önce nerelerdeydiniz?” demek geliyor ya neyse. Ülkemizdeki “bitakım” motorcular gerçekten pek kibar; motorları kışın üşütüp hasta olur diye garajlara saklıyor, sadece sıcak havalarda çıkarıyorlar!

Şaka bir yana Faramarz ve ben Türkiye’deki motorculuğu pek çözemiyoruz. Motosiklet ile yurt dışında tanıştığımızdan belki de. Buralarda motosiklet bir haftasonu hobisi veya yarış aleti olarak görülüyor, yaşam tarzı değil; yani kendine özel bir kültürü yok. Zaten motorla ilgili pek bir şey de yok: XXS ceket yok, sepetli motor yok, beyaz saçlı motorcu yok (yani çok yok), Motors Bar yok, yerli üretim ve iki zamanlı motorlara kuryelerden başka iltifat eden yok, motor üzerinde yaşayan ise hiç mi hiç yok... Motorcuyum diye caddelere fırlayıp egzost carlatan nice gençler bir iki yılda “sınırları sevmeyen adam”lıktan istifa ediverirse, daha tumturaklı bir lafla “geleneklere yenilirse” böyle olur tabii. Nicelerini gördük 25’inde statükoya boyun eğip sıkıcı bir işe, dört tekerleğe ve pijama üzerinde süeter ile uyumağa geçen. Doruklarda yaşamaktan emekli olan yani...

Damardan motorcu arkadaşlar; arabayı karı, motoru metres olarak görenlere anlatın motorun vazgeçilmez bir dost olduğunu! Artık kimse inmesin makina üzerinden, yazdan- kışa, gezmeden- işe, hafta içinden- sonuna. Unutmayın: daha çok binmek; daha çok servis gereği, yedek parça ve yeni motor gereksinimi demek. Pazarı canlandırmanın başka yolu var mı sanıyorsunuz? Motorlara soğuk havaları sevdiremezsek motor shop’ların çoğunu sünnet salonları veya döner kebapçılara kaptıracağımız günler yakın.

Daha çok binmek dedim de; bunun en kolay başlangıcı önerdiğimiz yerlere doğru bir yol uzanmak değil mi? Haydi, gelin o zaman bizimle Kerpe’ye, doğanın azizliğine uğramış o enteresan beldeye...

Kerpe için söylenecek ilk şey yüzme mevsimini açmaya uygun bir yer olduğu; çünkü sahilden 150 m. açılsanız bile boyu geçmiyor. Bu nedenle kolay ısınan bir denizi var. Ayrıca Kerpe Karadeniz kıyısında olduğu halde daima sakin oluşu ile de tanınıyor.

Kandıra E6’dan gidecek olursanız İzmit çıkışından Kandıra levhalarını izleyeceksiniz. Yol yeni yapılmış. Ülkemizde görmeğe pek de alışmadığımız üç şeritli yollardan. Manzaraya olduğu kadar yola da doyulmuyor. Yine de bütünü ile bitmemiş olduğu için Kandıra’ya 10 km.. kala eski yola bağlanıyor. Ola ki E5’den giderseniz, hele ki bu yolu ilk kez kullanıyorsanız, öncelikle Derince’deki çok derin çukurlara dikkat etmenizi öneriyoruz; çünkü asfalt neredeyse çocukluğumdan beri “asar-ı atika”. Tarihçiler bu bölgede kolaylıkla “asfalt yollar tarihi” konusunda araştırma yapabilirler (1999). Derince’de moralinizi bozmayıp yola devam edin ve İzmit’den çıkarken Kandıra levhasından sola dönün. Bu yol sizi Yeşilova ve diğer şirin köyler içinden geçirerek yeni yapılan Kandıra asfaltına çıkaracak. (Kerpe’ye Şile-Ağva üzerinden de gidilebilir ama adı geçen güzergah manzaralı olsa da aşırı virajlı).

Kandıra, “kandıra'lı fıkraları”ndan başka yoğurdu, peyniri ve hindisi ile de ünlü. Ayrıca çevrede piknik yapılabilecek bir dolu çimenlik var. Boğaz köprüsünden sonra 150 km.lik yolculuk sizi yordu ise makinanızı uygun bir yere çekip çayırlar üzerinde birer kola içebilirsiniz. Kandıra’da uzun uzun durmasanız bile derin bir soluk alın çünkü asıl keyif bundan sonra başlıyor.

Kandıra- Kerpe arası mesafe 15 km.; ama ne yol... Hafif bir eğim ile, çam ormanları, çiçek vahaları arasından kıvrılarak giden bir asfalt. Tek kelime ile doyumsuz. Çıkarın kısa bir süre için kaskları, koklayın havayı, inanamayacaksınız... Yolda Faramarz’ın “ah eski günlerim” krizi tuttu. Adam ne de olsa eski Goldwing’ci. Aspencade’i vardı, satmak zorunda kaldı. Açık havada giderken bangır bangır müzik dinlemeğe alışmış. Egzost sesi, kuş sesi ile yetinemiyor. Bu “touring”ciler lüks adamlar, alışmışlar top case’i açınca “built-in” traş takımı, ayna ve after shave yeri bulmaya! Çok şey arıyorlar vesselam. Bildiğiniz gibi Goldwing’lerde özel yapım National Panasonic teyp ile FM/AM hafızalı radyo var. Önde iki hoparlör (bir üst model olan SE’de ön ve arka olmak üzere dört hoparlör), her O kadranda sesi bir digit yükseltip alçaltan Otomatic Volume Control, arzu edilirse seti el ile ayarlamak için direksiyonun solunda aparat... Bu moto-limuzinde zaten ne yok ki? Örneğin gruptaki bir diğer motor ile konuşmak için CB sistem, arkadaki yolcu ile hoşbeş etmek için Intercom sistem... CB anteni aksesuar kapsamında, ama yeri hazır, radyo anteni ise “built-in”. Kulaklıklar ve mikrofon yine aksesuar kapsamında olan bir helmet ile satılıyor, kasktan çıkan spiral kordon tırnaklar ile şöförünkinde grenajın sol önüne, yolcununkinde ise selenin sol arkasına takılıyor. Eh, bırakın da 1520cc.lik, 6 silindir, iki egzostlu bir lüks-tank’ta böylesi hoşluklar bulunsun. Hazır yeri gelmişken kültür anlamında biraz bilgi verdikten sonra yolumuza geri dönüp, hedefe doğru devam edelim...

Kerpe levhasından sola dönüşten sonraki 4km.lik yol ise dar ve bozuk. Ama Kerpe uzun ince bir yolun ucunda karşınıza bir çıkıyor, görmeğe değer:

Kerpe’de sözü edilecek en önemli oluşum “kayaları”. Yazının başında dediğim gibi doğanın azizliğine uğramış birçok kaya var çevrede. Tabiat ana sanki bizlere isterse ne ilginç heykeller yontabileceğini göstermek istemiş. Son derece enteresan olan bu oluşumlar arasından dileyen denize de girebiliyor. Gizem dolu mağralardan ilerleyip kendinizi deniz kıyısında buluyor, cumburlop suya atlayıveriyorsunuz. Bu müthiş heykel- kaya plaj da tüm >B>Kerpe sahili gibi ücretsiz. Tabii ulaşabilene! Gençlikte gurbet illerde gezerken “küffar”ın her doğa parçasını nasıl da allayıp pullayıp şaşkın turistlere yutturduğuna şaşardık. Bir o kadar da bizim diyar-ı vatanın bambaşka telden çalışına... Çevrecilerin “Tanrı aşkına tanıtım amacı ile burada bir konser düzenleyelim” diye yırtınışını bir kenara bıraktık, böylesi mucizelerde gözümüz yok, bizim tek talebimiz bir yol, evet sadece bir yol; çünkü kayalara gidecek doğru dürüst bir yol yok. Pardon, bir keçi yolu var, üstelik villa inşaatları tarafından yarı gizlenmiş(!), ama eminim keçiler beğenip geçmez buradan. Komutan bile motoru zor soktu, gerisini siz düşünün (1999).

Kayaları fazla vahşi bulan, sığ plaj boyunca piknik yapıp yüzebilir de. Kısa bir sahili var Kerpe’nin; ardında da minik restoranlar... menüda balık ağırlıklı ama dileyene köfte, biftek ve antrikot benzeri kırmızı et ürünleri de sunuluyor. Restoranın hemen önü plaj, onbeş metrelik kumsaldan sonrası ise göz alabildiğine deniz. Kayalar veya sahilde piknik yapmak isterseniz lokantanın hemen yanında genç bir hanım tarafından işletilen market var (bir kadın motorcu olarak bırakın da hanımları biraz kayırayım!).

Kerpe Giriş Kerpe “istilacı villalar”ca yavaştan ele geçirilmeye başlanmış olsa da bence daha bozulmamış bir sahil kasabası, üstelik ulaşımı kolay, yemek ve bira bol ve yolda benzin sorunu yok. Renkli şezlonglar, taşa sıfır havuzlar ve içinde şemsiye yüzen içkileri illa aramıyorsanız Kerpe hoşunuza gidecek. Naçizane görüşüme göre motorculara bu çeşit doğal güzellikler beş yıldız otellerin yerleştiği sahillere oranla daha uygun. (Bu görüş aslında bizim Haydut’a ait. Çünkü gezilerde ne zaman “sen çadırını kur, ben bir motelde yatacağım” desem, kuru dere yatağında, açıkta geceleyen Alman motorcuların “motorculuğu” üzerine bir uzun nutuk irad eder!).

Sözün özü, öneriyoruz Kerpe’yi. Güzel bir yer. Bu anlattıklarım Kerpe’yi görmeniz için size yeterli gelmediyse şunu da bilmenizi isterim ki burada Hakan Şükür’ün villası da varmış, yaa; sonracıma Kandıra’da piknik için erzak aldığımız “Bakkal Efendinin Sesi” radyosunun verdiği bilgiye göre, bir hafta önce de Ebru Gündeş ve erkek arkadaşı motor ile gelmişler Kerpe’ye. (1999) (Motor kültürü bir türlü oluşamasa da, Televole kültürünün tamgaz yayıldığı günümüzde belki ilgilenen vardır diye söylemeden geçmek istemedim!).