Bahar İçin İki Kısa Yolculuk
Motosiklet Dünyası Dergisi 34. sayı
Sayfa 48,49,50
Tarih: 01/04/1999
Metin: Elvin Azar
Fotoğraf: Faramarz Azar
Sponsor:
Motosiklet Dünyası Dergisi
Merhaba Motosiklet Dünyası’ndakiler,

Durusu Ben Elvin... Yaz-kış 250 Virago üzerinde yaşayan bir bayan motorcu ve yazarım. Hatırlarsanız Eylül sayısında sizlere Çanakkale’yi tanıtmıştım. Faramarz ise son dokuz yılda 85.000 km.lik seyyahat deneyimi olan ondokuz yıllık bir motorcu-gezgin. Birlikte henüz ülkemiz için yeni sayılabilecek bir motorculuk felsefesini yaymağa çalışıyoruz. Bizce motor sadece hafta sonları kullanılacak bir makine değil; toplumsal koyunluktan yırtmış insanları farklı doğrulara götüren bir yoldaş. Kısaca bir yaşam biçimi. Biz motorcuların yakasını hiç bırakmayan “alıp başını gitme” itilimini asla hissedememiş, gün boyunca yüzleştiği en büyük tehlike çoraplarını giyerken bel fıtığına yakalanmak olan genel geçer insanların anlayamayacağı bir tarz bu. Kafa dengi arkadaşlar; gelin yanımıza diyoruz, yaz-kış demeden birlikte gidelim; yeni yerlere, yeni düşüncelere, yeni deneyimlere; havaya göre, keseye göre basıp gidelim yeniliğe; otobanlar boyunca veya idealler, çayırlar, kumsallar; herneresi olursa... Güneş, dostluk ve özgürlük her nerede varsa...

Bu ay sizlere başlangıç olarak iki kısa güzergah hazırladık. Havaların henüz tam ısınmadığı bu günlerde fazla sürat yapmaya, çok uzaklara gitmeğe gerek olmayacak bir rota çizdik. Okuyacağınız her gezi, bizim sizlerden sadece bir ay önce geçtiğimiz yollar olduğundan vereceğim bilgilerin tazeliğinden emin olabilirsiniz.

İlk hedefimiz Polonezköy üzerinden Riva. İstanbul’un Anadolu tarafından gidiş dönüş toplam 65-70 km. olan manzaralı bir “route”.

Osmanlı zamanında Kırım savaşında çarpışan Polonyalı asker ve sivillerin kurduğu bir köy Polonezköy. Padişah Abdülmecit vermiş izni; Mehmet Sadık paşa da kendi yazlık çiftliğinin bulunduğu köye yerleştirmiş onları. Paşa dememe aldırmayın, Mehmet Sadık paşa aslen Polonyalı imiş. Gizliden gizliye vatan hasreti çekmiş olsa gerek.

Elvin ve Yamaha Virago 250 Polonezköy’e köy demek yanlış, bence köy şeklinde bir film setine benziyor. Çiçekli sokaklar ve farklı mimarisi olan şirin evler ile bezenmiş bir oyuncak köy sanki burası. Oyma tahtalar üzerine Polonez isimlerin yazılı olduğu evciklerin neredeyse tümü restoran ve pansiyon. (Arzu edene iki de otel var). Etraf bakımlı, temiz; insanlar güleryüzlü, yemekler nefis. Peynir ve tereyağın en iyisinin bu köyde çıktığına rivayet ediliyor. Göbekli chopper’cılara ve midesine meraklı tüm motorculara duyurulur.

Güneşli bir boş gün yakaladığınızda vurun makinanızı yola. İstikamet Fatih köprüsünün Anadolu tarafından son çıkışına gelmeden Beykoz levhası. Ardından Polonezköy tabelalarını izlemeye başlayın. En babası 20 km. sonra köydesiniz. Bu arada yol ayrımındaki benzinciden sağa değil sola sapın. Sağ taraf Çavuşbaşı köyüne gidiyor. Tabela olmadığı için yanılmak kolay. Piknik yapacaksanız köy girişindeki bakkallardan bir şey almayın, çünkü bir şişe bira normalin 1.5 katına satılıyor. Bu benzinci ile köy arasındaki yol “fi tarfihinde” asfalt olan yollardan! (1999) Bildik köy yolu yani. Polonezköyde kalmayıp ride’a devam etmek isterseniz -ki böyle yapmanızı altını çizerek öneriyoruz- Cumhuriyet köyüne dek ağaçlıklar içinden geçen, hafif virajlı ve enfes bir asfaltta bike’ınızı koyverebilirsiniz! Ardından yolu uzatmak isterseniz girin Cumhuriyet’e. Köyün fıskiyeli- çeşmeli kocaman meydanının garip ıssızlığı içinde biraz dolaşın. Öylesine insansız ki bu meydan, kendinizi evinizin bahçesindeymişçesine rahat hissedeceksiniz.

Cumhuriyet’den geçtikten sonra ise istikamet Riva. İlk kavşakta, hafif bir U dönüşü yapınca tabelayı göreceksiniz. Önceleri yol dar ve bozuk ama Doğa Evleri’nden sağa girdikten sonrası çok güzel. Düzgün bir asfalt villalar, çayırlar ve köy evleri içinden geçiyor. Sağda Yeşilvadi piknik alanı birşeyler atıştırmanın tam yeri. Hava piknik yapamayacak kadar soğuk ise gazlamaya devam edin taa Riva'ya dek. Bozuk olan son 5 km.ye (1999) aldırmayacaksınız, çünkü köy tüm güzelliği ile öylesine apansızca çıkıveriyor ki insanın karşısına, soluğunuz kesiliyor. Orhan Veli bir şiirinde “Gemliğe doğru denizi göreceksin sakın şaşırma” demişti. Eğer Riva’nın ani “doğuşunu” görseydi, eminim bir dörtlük daha dökülürdü kaleminin ucundan. Girin Riva’nın içine, yada girişteki çayırlara bir dalın; çevrede atıştıracak bir restoran veya bohçanızı açacak bir köşe nasıl olsa bulacaksınız.

İkinci güzergahımız ise Rumeli yakasında: önce Durusu, ardından Karaburun’u içeren 140 km.lik bir mini- yolculuk.

Durusu, Terkos gölünün yanıbaşındaki köyün adı. Karasu ise Durusu'dan 6 km. sonraki el değmemiş bir sahil kasabası. E6’da, Hadımköy’den saptıktan sonra Durusu levhalarını izleyerek kolayca varabilirsiniz Terkos’a. Yol bozuk asfalt (1999), virajlı ve kimi yerde askeri bölgeden geçiyor. Bu nedenle sıksık “durmak yasak, tank çıkar, askeri araca yol ver” benzeri tabelalar arasından geçerek yolculuk yapıyorsunuz. Ayrıca kasislere de dikkat edin, çünkü her üçbeş evli yerleşimin giriş ve çıkışında sanki aklına esen dökmüş asfaltı yola. Çevrede uyarı olarak ne tabela var, nede kasisler farklı renge boyanmış. Bunlardan bazısı öyle yüksek ki motorcular için tehlike oluşturabilir. Eskiden bozuk yolların girişine bile üzerinde iki tepecik resmi olan tabelalar dikilirdi. Yayayı korumak için yola tümsekler yapanlar keşke biraz sürücüler içinde zahmete girip eserlerinin üzerine bir beyaz boya sürüverseler.

Zıplaya zıplaya giderken sonunda önünüze Durusu Resort Hotel çıkıveriyor. Dört yıldızlı bu otelde kapalı yüzme havuzu, binicilik, okçuluk, dağ bisikleti ve avcılık fasiliteleri yer almakta. Lüks bir yer. Doğrusu üstbaş toprak içinde, üstte deri ceket, elde kask ile otelin restoranına girmek enteresan oluyor. Öte yandan lüks lokantada yemek yiyecek olduktan sonra motosiklet üzerinde o kadar yolu gitmenin bence pek anlamı da yok.

Cumhuriyet Köyü Otelden 8 km. sonra Durusu köyü ile karşılaşıyorsunuz. Köy, Terkos gölünün kıyısında. Doğrusu ya, insan sazlıklarla dolu bu sığ göle bakıp “zamanında bu suyu nasıl da içmişiz” diye kendi kendine sormadan edemiyor. Durusu daracık sokakları olan, sokaklar boyunca bir dolu erkeğin iş saatlerinde bile yola iskemle atmış oturuştuğu bir köy. Altı metre genişliğindeki tek ana caddesi (yada ana sokağı!) üzerinde son derece hesaplı ev yemekleri yapan bir lokantacık da bulunmakta. Göl kıyısında makul fiyata balık satan kır lokantaları da yer alıyor. Durusu'dan çıkıp çok düzgün bir asfalt boyunca giderek 6 km. ötedeki Karaburun'a muhakkak uğrayın. İnsanda terk edilmiş sanısını uyandıran köyde ilerleyip sahili bulun. Ve motosikletinizi yola park edip henüz bütünü ile ıssız olan, açık plaj boyunca yürüyün. Bakın ışıltılı denize, doya doya bakın Karadeniz adı ile çelişen berraklığına. Eminim ki hemen yazın yüzmeğe gelme planları yapmağa başlayacaksınız.

Eğer bir Enduro ile yola çıktıysanız ve ruhunuzda krosçuluk varsa dönüşte muhakkak Durusu- Kemerburgaz yolunu kullanın. Üzerinde hiç benzinci olmayan (sanki başka bir şey varmış gibi) delikdeşik, taşlı, kumlu, virajlı, sis çökmüşcesine tozlu yol size büyük bir zevk verecektir! Ayrıca yolda civardaki kömür madenlerinden kömür taşıyan bir dolu kamyon da bulunmakta! Krosçulara sözüm yok ama biz 250 Yamaha Virago’larla bayağı hoş vakit geçirdik! Chopper motosiklet alçak olduğu için toprak yolda zorlanıyor. Ön sol amortisörümün keçesinin patlayıp yağ sızdırmağa başlamasının tek suçlusu bence bu yol. (1999) Ayrıca benim Virago’m 1994 model olduğu için direksiyonu düz. Bu yapı özellikle toprak köy yollarında motosiklete hakim olma açısından kişiyi az da olsa zorluyor. Zaten yeni modellerde direksiyonu “U” yaptılar. Faramarz’ın Route 66’sı ise benimkinden eski olduğu halde “U” direksiyon. Yamaha lisansı ile Amerikan yapısı çıkan bu modelin Japon Virago’ya başka üstünlükleri de yok değil hani.

Not:
İlk gezimiz burada sona eriyor. Dilerim gider ve bizim aldığımız keyfi alırsınız. Son olarak bazı hatırlatmalarımız olacak. Yanınıza lastik şişirme spray’i, takım çantası, harita, el feneri, motosikletinizin yedek anahtarını ve bir mini ilk yardım çantası almayı unutmayın. Ve ne kadar usta olsanız da yola tek motosiklet çıkmayın. Unutmayın ki köy yollarında benzinci, tamirci, restoran, hatta yol soracak bir ademe bile rastlamadan uzun süre gidebiliyorsunuz. İyi geziler.